3 Eylül 2012 Pazartesi

Yaz bana uzakları yaz...

Yaz bana, uzakları yaz. Kimsenin olmadağı yerleri, kervanin uğramadığı yerleri yaz. Bir ben olayım. ben, birde gökyüzü. Sırt üstü uzanayım toprağa ve sadece simsiyah bir gökyüzü ile onu aydınlatan yıldızlar olsun... Ben anlatayım, onlar dinlesin... Onlar karar versin haklı olup olmadığıma... Yaz bana uzakları... Bi ben olayım, Bir nehir kenarında. Kuş cıvıltıları olsun su sesinin yanında... Dökeyim derdimi suya akıp gitsin. O karar versin haklı olup olmadığıma... Yaz bana uzakları... Bir ben olayım, bir deniz, birde yakamoz... Sevgimin yanında nefretimi çarpayım kayalara. Yaz beni uzaklara. Bir ben olayım tatlı bir çocuğun gülümsemesinin yanında. Ve özgür olalım birlikte uçurttuğumuz uçurtma misali. Kanalım bir şekere ikimizde... O kadar saf, o kadar temiz yani... Yaz bana uzakları... Bir ben olayım. Bir atın üzerinde dört nala koşayım nereye gittiğimi bilmeden. Sadece koşayım uzaklara... Koşmaktan catlayan at karar versin haklı olup olmadığıma... Yaz bana uzakları... Bir ben olayım. Ve birde her duygudan bir tutam. Birazda isyan... Dalmalıyım aşkı unutmadan. Yaz bana uzakları... Anlat bana yaşananları. Bir ben olayım mahrur bir göz yaşında, bi ananın cığlığında... Yaz bana uzakları... Bir ben olayım bir de o şehir... Hüzülerin ve sevinclerin diyarı.. Kaldırım taşları bilir. O karar versin haklı olup olmadığıma........ MFD

23 Haziran 2012 Cumartesi

Mavi Bir Ölüm

Mavi Bir Ölüm


Mavi Bir Ölüm
Yine sana sesleneceğim

Senin kim olduğunu hiç bilmeden

Senin kim olduğunu en çok bilerek

İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin

Dört nala açan kiraz çiçeklerinin

Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım

Sarı bir hüzün kızıl bir gurur

Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana

...........

Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim

Gülün dikeninden değil

Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım

Topraktan söz açacağım

Akan su gelmeyecek kelimelerime

Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim

............

YİNE SANA SESLENECEĞİM

Senin kim olduğunu hiç bilmeden

Bilmek istemeden

.........

Alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi

Ve ne dilersem dilememi isteseydi

Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim

Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece

Hayatta birşeyden vazgeçmek lütfedilseydi

Bedeli herşeyim olsa bile

Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim

Garip değilmi sana seslenmekten vazgeçtiğimi

Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belkide

Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki

Tek geride kalmış hesap benim için

Bu dünyadaki tek yük

Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek

Kürek mahkumu için kürek neyse

Benim içinde sana selenmek o

Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu

Öbür yandan bileklerimden sızan kanların

Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu

Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim

Atalarım bana kadınlara gökyüzünü

Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler

Sen kürekleri yağlı urganları

Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun

Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak

Göstermek istedim

Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri

Ama senin vaktin yoktu

Ben bunu hiç anlayamadım

Kavmimin kadınları bana öğretmedilerki

Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok

Siyah apletleri sevebileceğini

.............

Sana sesleniyorum

Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına

Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor

Kürekleri bırakamıyorum

Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için

Kalemi biran elimden düşürmüyorum

Ankara Kalesinin önünde

SANA SESLENİYORUM

..............

Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin

Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm

Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı

Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim

Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun

Nede cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık

Seviyorum seni ama dedin

Hoşçakal diye ekledin

Şimdi gitmeye mecburum

Belki yine gelirim, umarım gelirim

SON SÖZÜN OLDU

Cennet ve cehennemin dillerini

Savaş naralarıı ve aşk şiirlerini

Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım

Senim sözlerinin anlamını öğretmediler

Hiçbirşey söylemeden gittin

Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim

Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana

Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın

Yine yeniden sadece sana sesleneceğim

Müebbet bir aşk dışında

Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim

SANA SELENECEĞİM YİNE

Seni sadece kuru bir sevgiyle değil

Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla

Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyormusun

Mütevazi bir sevgiyle değil

Küstah bir aşkla sevdim seni

Ben OSMANLI gibi

Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken

Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı

Kışın üşümemek için şal yaptın kendine

Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde

Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa

Atalarımın öğrettiklerinede ters düşsede

Sana inanırım bilirsin

Zamanla unutursun demiştim

Niye daha derinleşiyor öyleyse

Derinleşiyor özlemin

Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları

Coşturuyor ayrılık sözlerin

Öfkelerimin kararlılığını

Aşka katık ederek konuşacağım

Bedenim bu dünyayı terkedene kadar

............

Öyle sanıyorumki

Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için

Benden uzun yaşayacaksın

Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne

Onların benden geldiğini birtek sen bileceksin

Küstah bir aşkla seveceğim seni

Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan

Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim

Ömrün geri kalınında

SANA SESLENECEĞİM YİNE

Ben seni beyrut gibi sevdim ama

Sana ne Mağribi nede Manhatten'i anlatamadım

Bağdat ve Şam'ı işgale yeltenmişken

Venedik' ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı

Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana

Senin kim olduğunu hiç bilmeden

Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım

Senin kim olduğunu en çok bilerek

Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim

Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün

Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım

Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar

..........

Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke

Hüznün beni aşan taşkınlığını

Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını

Öfkelerimin hiç bir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını

Anlayabilseydin

ANLATABİLİRDİM SANA

Seninle yaşana bir aşktan sonra

Ayrılığın ölüm bile olsa

MAVİ BİR ÖLÜM OLACAĞINI
 
Ömer Çelik

14 Haziran 2012 Perşembe

Libya’nın Dünü, Bugünü, Yarını Ve 42 Yıllık Demir Yumruk Devrik Lider






Libya, kırk iki yıl Kaddafi’nin tartışılmaz baskısı altında yaşadıktan sonra birden büyük bir halk hareketiyle sarsıldı.




Kuzey Afrika’yı ve Ortadoğu’yu sallayan halk ayaklanmaları arasında, herkes için en büyük sürpriz Libya oldu. Libya halkının isyanının bu kadar erken olmasını ne diplomatlar bekliyordu, ne de bölge uzmanları öngörüyordu. Hiçbir muhalefete izin verilmeyen, bütün muhaliflerin birer birer öldürüldüğü, işkencelerden geçirildiği, sokakta herkesin, “acaba Kaddafi’nin istihbaratçısı mı?” diye birbirinden çekindiği bir ülkede bu toplu ayaklanma nasıl oluştu? Libya halkı ne istiyor? Neden isyan ettiler? Niye bugüne dek seslerini çıkarmadılar? Libya’da aşiretlerin rolü nedir? Kaddafi’nin aşiretlerle ilişkisi nasıldır?
Kaddafi ülkeyi kırk iki yıl boyunca nasıl yönetti? Petrol gelirlerini ne yaptı?
Kaddafi, Libya’nın başına geçtiğinde 28 yaşında bir yüzbaşıydı. Bir ülkenin yönetimini kolay kolay 28 yaşında bir subaya vermezler. Kaddafi iktidarı nasıl eline geçirdi?
Kaddafi, 1969’da Libya’nın başına geçti. Ondan önce Libya’nın başında, Türkiye’nin çok yakın dostu olan ve tedavi için Türkiye’ye gelen Kral İdris vardı. 1960’larda halk çok fakirdi, Libya, yabancılara topyekûn satılmıştı. Amerikan, İngiliz bütün petrol devleri oradaydı. Kaddafi, bu şartlarda ortaya çıktı.


Kaddafi de Türkiye’de okudu. Deniz Harp Okulu’nda kısa bir eğitimi var. İlk Başbakanı Callut da Türkiye’de bulundu. 1969 öncesi yaşananlar bunlar. Kaddafi ve yandaşları, bizim 1960 ihtilalindeki Milli Birlik Komitesi’ne benzer bir grup kurmuşlar kendi aralarında... Kral İdris yurtdışındayken Silahlı Kuvvetler’i de arkalarına alıp yönetime el koydular. Kaddafi o sırada yüzbaşıydı ve kralı devirdikten sonra kendisini hemen albay yaptı. Kaddafi kesinlikle aptal biri değil. İyi bir tarih bilgisi olan, düşünen, analiz eden, sorgulayan biri. Çok agresif, aktif ve planlayıcı bir adam.
Bu bir genç subay hareketiydi. Kaddafi ve yandaşları, iktidara gelince, “komünist ve milliyetçi” karışımı bir rejim uyguladılar Kraliyeti devirme planları yapmaya askeri lisedeyken başladı.
Askeri eğitimini tamamladıktan sonra Bingazi'ye döndü ve 1 Eylül 1969'da darbeyi burada başlattı.
Henüz 27 yaşındayken, ülkenin ilk ve tek Kralı, İdris'i kansız bir darbe ile devirdi.
Arap Milliyetçiliğini Savundu
Sömürgeci olarak nitelediği batılı ülkelere karşı kararlı bir tutum alan Kaddafi, devlet başkanı olduktan sonra İslam dinine dayanan Arap milliyetçiliğinin savunucusu olarak tanındı.
Siyasi felsefesini 70'li yıllarda yazdığı 'Yeşil Kitap' ile ortaya koydu. Kitabında, İslam'ın bazı ilkelerini de barındıracak şekilde hem komünizm hem de kapitalizme alternatif sunmaya çalışan, ülkenin gerçeklerinden yola çıkan siyasi bir rota çizdi.
Libya'yı sosyalist ve dine dayalı bir ülke yapmak için çaba gösterdi. 1977 yılında ülkenin adı Libya Arap Sosyalist Halk Cemahiriyesi olarak değiştirildi.


Kaddafi, 42 yıl önce, idealist bir yaklaşımla, Libya halkına refah vaat ederek başa geldi. Ve bu refahı da Libya halkına başlangıçta verdi. Geçmişe göre refahı arttığı için, halk, bir hürriyet dönemine girmiş gibi hissetti kendisini. Dolayısıyla halk da Kaddafi’ye destek verdi. Açıkçası halkın pek fazlada şansı yok tu denebilir.
Zaten Libya da halk aşiretlerin oluşturduğu bir yapı var. Aşiretlere istediklerini vererek suturdu.  Yıllar içinde enerji, inşaat, hizmet ve medya alanına dev bir mali imparatorluk kurdu.
Siyasi egemenliğini büyük ölçüde ekonominin bel kemiğini oluşturan petrol gelirleriyle ayakta tutarken, bilhassa kendi aşireti Khadfanaye'ye yoğun biçimde imtiyaz tanıdı.
Örgütlü Bir Muhalefete ve Siyasi Partilere İzin Vermedi


Paramiliter birlikler, güvenilen yandaşlardan oluşan "devrimci komiteler," aşiret liderleri ve yabancı paralı askerlerden oluşan farklı bir askeri güç oluşturdu.
Ve ilginç bir anekdot bu dönemlerde Libya refah içerisinde yaşıyordu.
Bu dönemde ; Libya’da evlerde kullanılan elektrik bedava.
Su ve doğalgaz zorunlu ihtiyaç kapsamında olduğu için bedava.
Libya’da eğitim ve sağlık hizmetleri bedava.
Libya devleti, tüm hastalara ilacı hiçbir ücret talep etmeden veriyor.
Benzinin litresi 0.08 Avro, yani bir Libyalı’nın bir litre benzine ödediği para Türk Lirası’yla yaklaşık 20 kuruş.
Libya ulusal bankaları faiz almıyor.
Libya vatandaşları hiçbir şekilde vergi ödemiyor.
Libya hem Afrika’da hem de tüm dünyada en borçsuz ülke.
Libya’da arabalar fabrika çıkış fiyatına satılıyor, nakliye bedellerini ise devlet karşılıyor.
Yurtdışında burslu okuyan öğrencilere Libya devleti iadesiz olarak aylık 1650 Avro burs veriyor.
Libya’da tüm üniversite mezunları bir iş bulana kadar maaşa bağlanıyor.
Libya’da evlenmek isteyen tüm çiftlere devlet 150 metrekarelik daire veriyor.
Libya’da istisnasız olarak her aile aylık 300 Avro, yaklaşık 760 Türk Lirası yardım alıyor.
Petrol gelirlerinin yüzde 90′ı Libya halkına gidiyor.
(Aynı zamanda şunlarıda da eklemek gerekir;
Kıbrıs barış harekatında Amerika'ya kafa tutarak, Türkiye'ye yardım ettiğini,
1970`lerdeki petrol krizi sırasında Türkiye`ye ucuz petrol veren tek lider olduğunu,
Amerikan ambargosunu yararak, Türk silahlı kuvvetleri'ne 25 tonluk roket ve 4 uçak dolusu askeri mühimmat hibe ettiğini,
Türkiye'ye gönderilecek malzemelerin uçaklara yüklenmesinde bizzat yardım ettiğini ve sırtında uçaklara malzeme taşıdığını söyleyelim. Ama bunları göze alarak Kaddafi iyi biridir demek biraz zor.
Çünkü Kaddafi Türkiye’ye yardım ettiği kadar PKK yada silah desteği ve maddi destek sağlamıştır. Bunun nedenini soran emekli Diplomat ve dönemin Libya Büyük Elçisi Uluç Özülker’e , “Ben Yeşil Kitabımdaki ilkelerimden vazgeçemem. Bunlar kurtuluş savaşçıları” diyerek, PKK’ya başından beri maddi manevi her türlü yardımı yaptığını. Almanya’da broşürlerin bastırılmasına kadar para verdiğini söylüyor Uluç Özülker. Ve ekliyor  “PKK’nın Libya’da kampları vardı. PKK’lılar bu kamplarda eğitiliyorlardı. PKK’nın dünyada statüsü değiştiği için Kaddafi’nin PKK’ya desteği bugün artık o noktada değildir ama hâlâ destekliyordur.”)

Peki halk neden isyan etti ?
Libya da Kaddafi’nin bunları yapması halkı susturmanın bir yoluydu belki de.
Başa geçtiği yıllarda kendi oluşturduğu sisteme karşı gelenleri ağır bir şekilde cezalandırdı. Oluşturmuş olduğu sistem biraz islami biraz komünist bir sistemdi. Başa geldiğinde islami cemaat ve tarikat liderlerini ve mensuplarını astırttı. Sebebi ise bu cemaat ve tarikatların hadis ve siyer üzerine çalışmalar yapmasıydı. Kaddafi’ye göre islamın tek kaynağı kurandı. Geri kalanlar ise insanı küfre götürürdü. Bu nedenle başa geldiği yıllarda bu tarzda çalışma gösteren herkesi tabiri caiz ise tasfiye ederek ağır bir şekilde cezalandırdı.  Kendisine muhalif olan herkesi ağır bir şekilde cezalandırıyordu.
Kısaca bir bakarsak şuan yönetimi ele geçiren muhalefetin sorununun zenginlik veya refah olmadığını UGK başkanı Mustafa abulcelil’in “Libya şeriatla yönetilecek.” açıklaması sorunun dini bir temele dayandığını bize gösteriyor…
Peki 42 yıl boyunca Kaddafi’ye karşı hiç mi ciddi bir muhalefet olmadı?
Kaddafi, muhalefete, farklı düşünmeye izin vermedi. 1980 sonrasında girişimler oldu ama bu muhalefeti, ordu- polis- istihbarat ve aşiret düzeni hemen yok etti. Ciddi bir ayaklanma hiç olmadı. Libya’da sesinizi yükselttiğiniz anda istihbarat sizi yakalar ve yok olurdunuz. Libya’da böyle çok insan kayboldu, öldürüldü. Herkesin birbirinden çekindiği bir yerdi Libya. Sokakta konuştuğunuz kişinin polis mi, istihbarat mı olduğunu bilemezdiniz. Peki neden şimdi halk isyan etti cesareti nereden aldı. Bu hususta Arap Baharını domino etkisi yaptığı kesin. Artı Türkiye’nin de etkisi büyük sayılır. Dünya güçlerine karşı Davos ve Mavi Marmara restlerinden sonra Arap baharında ve Libya’da bir cesaret duygusunun oluştuğu göz ardı edilemez bir gerçektir.
Libya halkı hürriyet kavgası veriyor. Kesinlikle yoksulluk kavgası değil bu. Toplumda tabii ki eşitlik yok, orta sınıf yok, bazıları çok zenginleşmiş ama... Libyalılar bir hürriyet, özgürlük kavgası veriyorlar. Çünkü bu halk, istediği işi yapma hürriyetine bile sahip değil. Devletin mutlak kontrolü altında devletin verdiği para kadar yaşıyorlar. İnsanlar dünyaya açılmak, bir iş yapmak, para kazanmak istiyor. İnsanlar nefes almak istiyor. Özellikle Libya'yı uluslararası terörün kışkırtıcısı olarak gören Amerika Birleşik Devletleri, 15 Nisan 1986'da Trablus ve Bingazi'ye hava saldırısı düzenlemesinden sonra Libya yaklaşık 20 Yıl Dünyaya Kapılarını Kapalı Tuttu. Halkın dış dünyayla bütün ilişkileri kesildi bir ambargo dönemine girdi Libya. Petrol fiyatlarının gerilemesiyle ve ABD ye ters düşmesiyle halka yapılan zulmün şiddeti de artı.
Kaddafi, Pan Am şirketine ait bir yolcu uçağının 1988 yılında İskoçya'nın Lockerbie kasabası üzerindeyken düşürülmesinden sorumlu tutulması nedeniyle uluslararası toplum tarafından yıllar boyu dışlandı. Her ne kadar Libyanın böyle bir ince organizasyonu yapamayacak durumda olması akıllarda soru işaretin bıraksa da uluslararası toplumda yaftalındı ki Kaddafi bu saldırıyı kendisinin yaptığını kabul etmemiştir.
270 kişinin öldüğü olayla ilgili sorumluluğu kabul etmeyen Kaddafi, sonunda Libya'nın olayla ilgisini ve kurbanların her birinin ailesine 10 milyon dolar ödemeyi kabul etti. Kaddafi aynı zamanda ülkesindeki tüm kitle imha silahlarını kaldıracağını da taahhüt etti.
Bu olay, Kaddafi'nin yeniden Batılı ülkelere yakınlaşmasını sağladı.
Ancak yakın tarihte alevlenen Arap baharı etkisi önce Tunus, ardından da Mısır'ı etkisi altına alan halk hareketleri Libya'ya da sıçradı…
Şubat ayında Bingazi'de kendi iktidarına karşı başlayan ayaklanmanın ardından, göstericileri tek tek yakalayacağına dair söz verdi.
Bu konuşması, ülkedeki isyanı ateşledi
Libya'da Muammer Kaddafi karşıtı gösterilerin başladığı Şubat ayından bu yana olayların gelişimi ise şöyle oldu:

15/16 Şubat: İnsan hakları savunucusu Fethi Tarbel'in tutuklanması Bingazi'de olayların çıkmasına neden oldu.
24 Şubat: Hükümet karşıtı güçler, Kaddafi'nin askerlerini yendi ve kıyı kenti Misrata'nın kontrolünü ele geçirdi.
26 Şubat: BM Güvenlik Konseyi, Kaddafi ve ailesine yaptırım uygulanacağını açıkladı.
28 Şubat: AB ülkeleri Kaddafi'ye karşı yaptırım kararı aldı.
MART
5 Mart: Bingazi'de kurulan Ulusal Geçiş Konseyi (UGK), kendini Libya'nın tek temsilcisi olarak ilan etti.
17 Mart: BM Güvenlik Konseyi'nde yapılan oylama sonucunda, Libya hava sahasında uçuşa yasak bölge ilan edildi ve sivillerin Kaddafi'nin ordusundan korunması amacıyla askeri harekat kararı alındı.
19 Mart: Kaddafi güçlerine yönelik düzenlenen ilk hava saldırısıyla Kaddafi'ye bağlı askerlerin Bingazi'ye doğru ilerleyişi durduruldu ve Libya'nın hava savunma sistemleri hedef alındı.
NİSAN
30 Nisan: NATO'nun Trablus'taki bir eve düzenlediği hava saldırısında Kaddafi'nin en küçük oğlu ve üç torunu öldü.
HAZİRAN
27 Haziran: Uluslararası Ceza Mahkemesi, Kaddafi, oğlu Seyfülislam ve istihbarat şefi Abdullah El Senusse için insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle yakalama emri çıkardı.
AĞUSTOS
21 Ağustos: Muhalif güçler başkent Trablus'a girdi.
23 Ağustos: Muhalifler, Kaddafi'nin Trablus'taki Babül Aziziye karargahını ele geçirdi ve Kaddafi yönetiminin sembollerini yok etti.
29 Ağustos: Kaddafi'nin karısı, kızı Ayşe ve oğullarından ikisi Cezayir'e gitti. Ayşe Kaddafi sınırı geçtikten birkaç saat sonra burada bir çocuk dünyaya getirdi.
EYLÜL
1 Eylül: Libya'daki geçiş yönetimi, Paris'te ülkenin geleceğinin konuşulduğu bir konferansta dünya liderleriyle buluştu. İktidara gelişinin 42. yıl dönümünde Kaddafi, kendisini destekleyenlerden mücadeleye devam etmelerini istedi.
8 Eylül: Geçiş yönetiminin Yürütme Kurulu Başkanı Mahmud Cibril, kendilerine bağlı güçler tarafından ele geçirlmesinin ardından ilk kez başkent Trablus'a gitti.
11 Eylül: Libya, yeniden petrol üretmeye başladı. Nijerli yetkililer, Kaddafi'nin oğlu Sadi'nin ülkelerine geldiğini açıkladı.
13 Eylül: Geçiş yönetiminin başında bulunan Mustafa Abdülcelil, başkent Trablus'ta yaklaşık 10 bin kişilik bir kalabalığa ilk kez hitap etti.
15 Eylül: Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İngiltere Başbakanı David Cameron Libya'yı ziyaret etti.
16 Eylül: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Libya'da Trablus ve Bingazi'yi zeyaret ederek, Libya'nın yeni yönetiminin temsilcileriyle görüştü. BM Güvenlik Konseyi, Libya'ya yönelik yaptırımları yumuşattı. BM Genel Kurulu, geçiş yönetiminin temsilcilerini, Libya'nın tek temsilcileri olarak gören bir karar aldı.
20 Eylül: ABD Başkanı Barack ObamaABD'nin Libya Büyükelçisinin Libya'ya döneceğini açıkladı.
21 Eylül: Muhalifler, Kaddafi'ye bağlı güçlerin direniş gösterdiği 3 büyük kent olan Sabha'nın ele geçirildiğini duyurdu. Sirte ve Beni Velid'deki direniş devam etti.
25 Eylül: Libya, aylar sonra ilk kez petrol sevkıyatına başladı.
27 Eylül: NATO, UGK'nın ülkenin kimyasal silahlarının ve nükleer malzemelerinin tamamının kontrolünü sağladığını bildirdi.
EKİM
12 Ekim: Kaddafi'nin oğlu Mutasım, Sirte'den kaçmaya çalışırken yakalandı.
13 Ekim: UGK güçleri, Sirte'nin "iki numara" denilen mahalle hariç neredeyse tamamen ele geçirildiğini duyurdu.
14 Ekim: Kaddafi yanlıları ile UGK güçleri arasında başkent Trablus'ta çatışma çıktı. Yeni yönetim, Trablus'un alınmasından sonra başkentte ilk kez silahlı direnişle karşılaştı.
17 Ekim: Kaddafi'nin son kalelerinden biri olan Beni Velid'in de düştüğü ilan edildi. Suriye'deki bir televizyon kanalı, Kaddafi'nin oğlu Hamis'in 29 Ağustos'ta yaşanan çatışmalarda öldüğünü doğruladı.
18 Ekim: ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Libya'ya sürpriz bir ziyaret düzenledi ve Kaddafi karşıtı güçlere birleşme çağrısı yaptı.
20 Ekim: UGK güçleri, Kaddafi'nin memleketi ve son kalesi olan Sirte'ye iki aylık kuşatmanın ardından ele geçirdi. VE MUAMMER KADDAFİ ÖLDÜRÜLDÜ!
Libya Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilileri, devrik lider Muammer Kaddafi'nin bugün memleketi Sirte'de yaralı olarak ele geçirildiğini ve daha sonra hayatını kaybettiğini açıkladı. AFP, Kaddafi öldürüldükten sonra cep telefonu ile çekildiğini söylediği bir görüntüsünü yayınladı.

Bütün bunlar gerçekleşirken kafalardaki soru işaretleri ise dinmedi.
Muhalif güçler silah gücüne nereden erişmişti? Bununla berber akılları kurcalayan sorularda art arda geldi. NATO müdahalesi sonucu yeni bir ırak operasyonu olur mu? Kaddafi’nin yakalanmasını Fransa mı istedi? Zira Kaddafi konvoyuna yapılan saldırıyı NATO gerçekleştirmişti ve operasyona verilen isim “paketi tilkiye emanet et” idi. Fransa basınında Kaddafi’nin çok şey bildiği ve ölmesinin özelde Fransa genelde Avrupa için gerektiği Yönünde haberler çıktı. Kaddafi’yi yakalayan muhalif askerin Kaddafi’nin ilk olarak “Ben Kaddafi değilim” demesi yine aklılarda kalan bir soru işareti. Kaddafi’nin devrilmesi sadece hakim güçlerin kukla değiştirme süreci miydi? Arap baharı ilkbahardan sonbahara mı dönüyor? Soruları akılları kurcaladı ve cevabı merakla beklenen soru şimdi ne olacak? Libya’da kurulan ABD ve Fransız üstleri ve İsrail’in yakın bölge Sudan da kurduğu hava üssü yeni bir dünya savaşının hazırlığı mı? 3. Bir dünya savaşının siren sesleri miydi? Bütün bu sorulara anlaşılan zaman cevap verecek. Libya halkının imtihanı daha yeni başlıyor diyebiliriz.
Bu konuya dair Batı medyasında ise farklı söylemler de ortaya çıkıyor.
Şöyle ki Memleketi Sirte'de öldürülen, Libya'nın devrik lideri Kaddafi'nin kanlar içindeki fotoğrafları İngiliz gazetelerinin baş sayfalarında yer aldı. İngiliz basını Kaddafi sonrası Libya'nın geleceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, Suriye lideri Esad'ın bundan ders alması gerektiği belirtildi.



Daily Telegraph gazetesi, Kaddafi'yi yürürken ve konuşurken gösteren video kaydının devrik liderin daha sonra başına sıkılan bir kurşunla öldürüldüğüne işaret ettiğine dikkat çekiyor. Gazeteye göre, bu görüntüler Ulusal Geçiş Konseyi'nin Kaddafi'nin çatışma sırasında bacaklarından ve başından aldığı yaralar sonucu öldüğü yolundaki açıklamasıyla çelişiyor.
'KADDAFİ'NİN CESEDİNİN SÜRÜKLENMESİ ÇİRKİN'Financial Times'ta yazan eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı Mark Malloch-Brown, "Kaddafi'nin gölgesi, ancak yeni Libya liderliği bu sondan doğru dersleri çıkarırsa kalkacak." diyor.
Malloch-Brown şöyle devam ediyor:


"Doğru ders, Libya siyasetinin artık önünün açıldığıdır. Yanlış ders ise Kaddafi'nin ölümüyle, bugün Sirte'yi neden bu kadar canla başla savundukları daha netleşen destekçilerinin, Trablus'taki hükümetin çizgisine geleceğini düşünmektir. Geçici Başbakan Mahmud Cibril, uzlaşı mesajları vererek doğru olanı yaptı. Ama Kaddafi'nin cesedinin sokaklarda sürünmesi Başbakan'ın sözlerine tezat oluşturdu. Bu çok çirkindi."
'YARGILANMALIYDI' Financial Times ise başyazısında "Öldürülmesinden sonraki coşku havası anlaşılabilir. Ama Kaddafi sağ bırakılıp mahkemeye çıkarılsaydı daha iyi olabilirdi" diyor:
"Çünkü hem içeride hem de dışarıda yanıtlaması gereken birçok soru vardı. Despot rejiminde binlerce Libyalı işkence gördü, infaz edildi. 2004'te kitle imha silahlarından vazgeçerek övgü toplayan Kaddafi, İspanya, Almanya ve Kuzey İrlanda'da terörü destekledi. Yargılanması, kurbanlarına adalet sunabilirdi. Ama Kaddafi'nin ölümü, eski rejimin kalıntılarını etrafında toplayacak bir güç odağının ortadan kalkması nedeniyle, sallantıdaki Ulusal Geçiş Konseyi'nin Libya'yı yeniden inşa çabalarını biraz kolaylaştıracak."
Ulusal Geçiş Konseyi'nin zorluklarına karşın bazı avantajlarının da olduğu belirtilen yazı şöyle devam ediyor:
LİBYA'NIN GELECEĞİ"Libya iyi çalışan petrol ve gaz endüstrisi sayesinde Afrika standartlarına göre zengin bir ülke. İnşa projelerini karşılayacak mali kaynaklara sahip. Libya, bölge ülkelerini istikrarsızlaştıran etnik-mezhepsel fay hatlarının geçtiği bir ülke değil."
"Ancak yönetimin 40 yıl boyunca bir kişinin elinde toplanması Libya'yı işleyen kurumlardan mahrum bıraktı. Savaşı kazananlar ise birbirlerinden tamamen ayrı ve çekişme halinde gruplardan oluşuyor. Geçiş Konseyi'nin birinci görevi Kaddafi karşıtlığı üzerinden kurulan birliğin dağılmasına izin vermemek olmalıdır. Yeniden çatışma ortamına dönülmesi son altı aydaki kazanımları tehlikeye atacaktır."
"Koşullar uygun olur olmaz savaşın galipleri, bunca insanın uğruna hayatını ortaya koyduğu özgürlükleri güvence altına alacak kurumların oluşturulması için çaba harcamalı. Libya'nın istemesi halinde Batı, teknik yardım sağlayabilir. Askeri cephede ise Libya halkına yönelik Kaddafi tehdidi ortadan kalktığına göre Batı buradaki misafirliğini fazla uzatmamalı. Despot zamanında gitti. Bundan sonrasına Libyalılar kendileri karar vermeli."
'ARAP BAHARI KANDIRMACASI'Times gazetesi yazarı Hugo Rifkind ise "Kaddafi gitti asıl zorluk şimdi başlıyor. Arap baharı sonbahara dönüşürken, bölgede demokrasi kök salıyor diye kendimizi kandırmayalım" diyor:
"Tarih, Tahrir meydanındaki gösterilerle Berlin Duvarı'nın yıkılışını aynı yere koyabilir. Ama biz koyamayız. Orta Doğu, Doğu Avrupa değildir. Demokrasiyi arzulamak, demokrasiyi işletecek bir kültüre sahip olmakla aynı şey değildir. Evet bu belki hakaretamiz görünebilir. “
“Arap baharından önce Orta Doğu çatlak sesler çıkaran, kadını baskı altında tutan, Batı ve Yahudi paranoyası olan özgür toplumu ayakta tutabilecek deneyimden yoksun irrasyonel bir yer haline gelmişti. Bu gerçeği herkes bilmesine rağmen, Arap baharının hürmetine uzunca bir süre öyle değilmiş gibi yapıldı. Şimdi baharın ardından yazın geleceğini düşünüyorsak kendimizi kandırıyoruz demektir. Bana önce kötü bir kış yaşayacaklar gibi geliyor."
'ESAD DERS ALMALI'Daily Telegraph ise başyazısında Libya'da bundan sonra ne olacağından kimsenin emin olamayacağını belirtiyor:
"Batı yanlısı bir rejim mi ortaya çıkar yoksa bizim çıkarlarımıza belirgin bir şekilde daha az uyan bir yönetim mi gelir bilemeyiz. Ama Kaddafi'nin ölümü, Hüsnü Mübarek ve Zeynel Abidin bin Ali'nin devrilmesi Arap dünyasında siyaseti inkar edilemeyecek bir şekilde değiştirdi. Bizim de bu değişime kendimizi ayarlamamız gerekiyor. Hala iktidara tutunabilen özeliklle Beşar Esad gibi despotlar da Kaddafi'nin sokaklarda dolaştırılan kanlı cesedini siyasi reformlara girişmeleri için korkutucu bir uyarı olarak görmeli."  Şeklinde yazılara yer verildi.


Bütün bunların ardından birçok komplo teorisi üretiliyor ama gerçek hala bir sır olarak kalacak gibi. Oyun mu Yoksa halkın samimiyetle verdiği bir özgürlük mücadelesi mi? Şimdiden yorum yapmak biraz zor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika adalet ve özgürlük istiyor. Temennimiz şudur ki umarız Halklar istedikleri gibi bir adalet sistemine kavuşabilsinler. Devrimciler devrimi kendileri için yapabilsinler.

14 Nisan 2012 Cumartesi

Hayat garip insanların garip sevdalarından ibaret O halde müjdeler olsun o gariplere…







Hayat garip insanların garip sevdalarından ibaret

O halde müjdeler olsun o gariplere…



Sevdamı denize saldım bir gün seni bulur diye…


Sözleri rüzgâra verdim sana versin diye…


Türküleri dağlara yaktım derdimi anlar diye…


Hayatla boğuşurken yollara sevdalandım olurda gelirsin diye…


Ben seni sen için sevdim…


Sana hasret bir yürekle beklerim diye..


Taş doldurdum heybeme,


Bir taş toz olunca bir başkasını basarım diye…


Deniz kızıla boyayınca kendini,


Bir selam verdim güneşe beni unutmasın diye…


Vuslatı bekledim hep ellerimde lalelerle,


Gelirde kızıla boyarsın diye…


Nasıl bir aşktır ki içimdeki sevmiş cananı can diye…


Senin için yanmışta bir kez dememiş “Ah!” diye…


Arkamı dönüp baktığımda,


Tatlı bir tebessüm kalsın yüreğime diye…


Ben bir tek sana sevdalandım ölümü bileyim diye…


Bir sahil kenarında sevdim seni,


Arkana dağları aldın diye…


Hayata değer biçtim ölüm var diye…


Ölümü sayıkladım gecelerce,


Sonunda sen varsın diye…


Boş yollarda garip gezdim sen yoksun diye…


Sunmak istedim bu yüreği pare pare önüne,


Bir gün beni bulursun diye…


Ettim yine günü akşam sen diye diye…


Ben seni sen için sevdim…


Seni bileyim diye…


Bulutlara yükledim hüznümü,


Fırtına olur yağmur olur toprağı bulur diye…


Aşka hudud çizmedim sınır tanımasın diye…


Ben seni yüreğimde yaşadım kimse bilmesin diye…


Üzüntüleri bir ağaca adadım,


Bir şubat soğuğuyla dökülüp gitsin diye…


Ben seni sen için sevdim…


Geride kalanlara bir selam verdim,


Buluşmamız yakın diye…


Hayallerimi Nil’e yükledim yarıpta geç diye…


Karışsın istedim kurumak bilmeyen bir nehre,


Olurda çağlar diye…


Bir yıldırım olmak istedim,


Bir gürültüyle toprağı bulurum diye…


Hep baharı bekledim,


Çiçekler arasında senide görebileyim diye…


Ve baharı düşledim,


Umutlarım solmasın yeşersin diye…


Seni kaybetmekten korktum ölümün anlamı olsun diye…


Hayat zulmetmedim karşında boynum kıldan ince diye…


Yalnız yaşayıp yalnız ölecekmişcesine yaşadım hayatı,


Hayatımda bir tek sen varsın diye…


Ben seni sen için sevdim…


Saf ve temiz hayaller kurarım diye…


Ömrü bir kafesin içine koydum sen yoksun diye…


Anadan babadan geçtim ille de sen diye…


İki dudağımın arasına koydum sevdamı,


Ettiğim her güzel sözde sen ol diye…


Yıldızlara sordum seni,


Anca onlar bilir seni diye…


Gözlerim göklerin ve yerin birleştiği yere; ufka aşina,


Bir gün gelirsin diye…


Senden haber beklemekteyim,


Bir güvercin sedasıyla gelirsin diye…


Ben seni sen için sevdim…


Kıymetini bileyim diye…


Ve bir mart sabahı vuruldum haince,


Sana bir adım daha yaklaşayım diye…